Tarihi Binalar

Takyeci İbrahim Ağa Camisi

Takkeci İbrahim Çavuş Camisi, Arakiyeci (Keçeden takke yapan kişi) İbrahim Ağa Cami olarak da bilinir. Maltepe Mahallesi'nde, eski Edirne yolu üzerindedir. İbrahim Çavuş tarafından 1591-92 yıllarında yaptırılmıştır. Caminin yanında mektep ve sebil de bulunmaktadır. Cami, Halveti tekkesi olarak kullanılmıştır. Cami iki kez esaslı onarım görmüştür. Bunlardan ilki 1830 yılında, ikincisi ise 1985'te Vakıflar İdaresi tarafından yapılmıştır.

Topkapı'nın ilk yerleşim alanında yer alan ancak yeni yolların açılmasıyla yerleşim alanlarından uzaklaşan Takkeci İbrahim Ağa Camisi'nin rostorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2007 yılında tamamlanmıştır.

Kubbe yerine kurşun kaplı çatıyla örtülmüş olan cami, tek ve güdük bir minareye sahiptir. Kendisine küçümen bir külliye hüviyeti de kazandıran mescit, mektep ve sebil ile birlikte toplam 3 esastan oluşmaktadır.

Sebilin üstü açık olup kuyu, su haznesi ve mektep ile birlikte avlunun kıble tarafında yer almaktadır. Ayrıca avluda kıbleye zıt istikamette bulunan ve Derviş Paşa tarafından inşa ettirilen Miladî 1819 tarihli bir çukur çeşme daha vardır.

Caminin, bir dönem cami vakfiyesine icabeten Halvetî tekkesi olarak da kullanıldığı rivayet edilmektedir.

Caminin cümle kapısında emek verilmiş bir sanat göze çarpmaktadır. Osmanlıca yazılmış 3 satırlık kitabesi dikkat çekicidir. Kündekârî tekniğiyle ahşaptan yapılan cümle kapısının da ilk hâlini muhafaza ettiği düşünülmektedir.

Kapının sağında ve solunda, üstte ve altta ikişer tane olmak üzere toplam 8 penceresi olan caminin alttaki pencerelerinin arasında 2 tane süslü mihrap nişi bulunmaktadır.

Caminin çinileri de dikkat çekmektedir. Pencerelerin kemer üstlerine kadar bütün cami duvarlarını bezemiş olan bu çiniler, caminin görsel çeşnisini hoş ve olmazsa olmaz bir ayrıntı olarak tamamlamaktadır. 16. yüzyıla ait orijinal İznik yapımı olduğu söylenen bu çinilerin yanı sıra pencere aralarında vazo ve çiçek buketleri ile süslenmiş panolar ve kemer köşelikleri de mevcuttur.

Avluda yer alan başka bir yapı ise sebildir. Köşede kalan ve her iki sokağa karşı ikişer pencereli olan bu sebil, taş başlıklıdır. Mezarların tarafına giden geçitte ve diğer kenarda olmak üzere ikişer penceresi vardır. Eski Edirne yoluna bakan yüzünde, su haznesine bağlı olduğu görünen çeşmenin üzerindeki üç beyitlik mermer Türkçe kitabede İbrahim Ağa’nın ismi ve 986 / 1578 tarihi yazılıdır. Ayrıca sebilin arkasında, yüksek bir sanduka olduğu gözüküyor. Bu sandukanın Takkeci İbrahim Ağa’ya ait olduğu rivayet edilmektedir. Türkçe ve Arapça kitabelerde hayratın sahibi olan kişinin Hicrî 1004 / Miladî 1595-96 senesinde vefat ettiği yazılmıştır.


Küçük ve örfi taşıyla dikkat çeken, kitabesinde Hicrî 995 / Miladî 1587 senesinde vefat ettiği yazan sandukaysa İbrahim Ağa’nın oğlu Halil’indir.

Bu eserin, vaktiyle Topkapı’daki ilk yerleşim yerinin ortasında olduğu bilinmektedir. Fakat yeni yolların açılmasıyla yerleşim alanlarından epeyce uzağa düşünce, ıssızda ve sahipsiz bir camii olarak cemaatini bekler hâle gelmiştir. Aradan epey bir müddet geçtikten sonra 2007 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından son bir restorasyon daha görerek günümüze ulaşmayı başarmıştır.

Caminin yapılışına dair
Bir rüya ile bulunan 2 küp altın


Zeytinburnu Belediyesi sınırları içerisindeki Topkapı-Maltepe Mahallesi’nde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün hemen yanı başında bulunan tarihî Takyeci (Takkeci) İbrahim Ağa Camisi’nin yapılışına dair rivayet edilen hikâye şöyledir:

1500’lü yıllarda, İstanbul’da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede fakir bir takkeci yaşarmış. İbrahim Efendi ismiyle bilinen bu kişi, geçimini namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş.

İbrahim Efendi, fakir olmasına rağmen gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış. En büyük arzusu bir cami yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona takılırlarmış. “İbrahim Efendi, sen ekmeğini zor kazanıyorsun, camiyi neyle yaptıracaksın?” derlermiş. Fakat Takkeci İbrahim Efendi, hiçbir zaman ümidini kaybetmez, devamlı dua edermiş. Cami yaptırma sevdası yüreğinde kor gibi yanarmış.

Bir gün İbrahim Efendi, bir rüya görmüş. Rüyasında bir zat, İbrahim Efendiye, “Rızkın iki salkım üzümdedir, Bağdat’a git” demiş. Heyecanla uyanmış İbrahim Efendi. “Hayırdır inşallah!” demiş ama rüyasına bir manâ verememiş. Ertesi gün, sabah namazından önce aynı rüyayı, açık seçik bir şekilde yine görmüş. “Hayırdır inşallah!” demiş ve Bağdat’a gidip gitmeme konusunda tereddüde düşmüş. Aynı rüyayı üçüncü defa görünce, “Herhâlde bize yol göründü” demiş ve kimseye bir şey söylemeden, heybesine azığını koyup yollara düşmüş.

Bağdat’a giden kervanlardan birine katılarak Bağdat’a varmış. Bir handan içeri girip masaya oturmuş ve kuru ekmeğini yemeye başlamış. Onun yavan ekmek yediğini gören hancı, haline acıdığı için, kapının önündeki asmadan iki salkım üzüm kopartıp İbrahim Efendi’ye vermiş. İbrahim Efendi, üzümleri yedikten sonra yola koyulmak için masadan kalkarken, hancı şaşkınlıkla “Dur bakalım Efendi! Nereden gelir, nereye gidersin? Bu telâşın nedir?” diye sormuş. İbrahim Efendi de, İstanbul’dan geldiğini söylemiş ve rüyasını hancıya anlatmış. “Rüyamda bir zat bana ‘Rızkın iki salkım üzümdedir. Bağdat’a git” dedi. Ben de geldim, rızkımı yedim ve geri dönüyorum” demiş.

Bunu üzerine hancı, “A adam, rüyada görülen iki salkım için İstanbul’dan Bağdat’a gelinir mi? Bana bir zat, rüyamda ‘İstanbul Topkapı’da Takkeci İbrahim Efendi adında biri var, onun kulübesinin ocağının altında gömülü iki küp altın var’ dedi. Ben iki küp altın için İstanbul’a gitmezken; sen iki salkım üzüm için Bağdat’a geliyorsun!” demiş.

İbrahim Efendi, rüyasının hikmetini anlamış ve hemen İstanbul’a dönerek ocağın altındaki altınları bulup çıkarmış.

İşte, Topkapı’daki “Takkeci İbrahim Ağa Camisi”nin, o altınlarla yaptırıldığı rivayet edilir.

Hiç yorum yok: